TÜRK BORÇLAR KANUNU’NDA DÜZENLENMİŞ
GENEL TEHLİKE SORUMLULUĞU KURALI
Yazar: Mustafa Berkant GÜNİNDİ
1. GİRİŞ
Sorumluluk hukukunda genel prensip, zarar verici fiilin hukuka aykırı, failin ise kusurlu olması gerekliliği yani kusur sorumluluğu olmakla birlikte zaman içerisinde bu temel unsurların gerekliliğinden vazgeçilerek kusur aranmaksızın ve hatta hukuka aykırılık söz konusu olmaksızın sorumluluğun doğduğu haller yani kusursuz sorumluluk hallerinin de tanınması eğilimi başlamıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) sorumluluk hukuku ile ilgili düzenlemelerinde de bu eğilim çizgisi benimsenmiştir. Bu kapsamda TBK’da, tehlike sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk türü olarak hüküm altına alınmıştır.
Çeşitli tehlike hallerini düzenleyen özel bir kanun bulunan konuda ilgili özel düzenleme uygulanacak aksi halde genel kural niteliğindeki TBK m.71’deki tehlike sorumluluğu hükümleri uygulanacaktır. Bu çalışmanın konusu olan genel tehlike sorumluluğunda, nitelikleri gereği çeşitli faaliyetleri başkaları için önemli ölçüde tehlike oluşturan işletmelerin, kusuruna bakılmaksızın sorumlu tutulmaları öngörülmektedir. Zira hukuk düzeni, tehlike oluştursa dahi işletme faaliyetini toplum hayatı için vazgeçilmez görürse, zorunlu olarak bu faaliyete izin verir, bir yandan da bunların zararını tazmin etmeye çalışır. Ancak bu faaliyetten zarar görenler, tazminat isterken çoğu zaman ispat imkanlarından yoksundurlar. Keza, bu faaliyetler için kusur aramak da hakkaniyetli olmaz. Hatta kusursuz sorumluluk türlerinden özen sorumluluğunda olduğu gibi kurtuluş kanıtı getirilebilen yumuşatılmış bir kusursuz sorumluluk hali bile yetersiz kalabilir. Bu nedenle hukukumuzda tehlike sorumluluğu, ağırlaştırılmış kusursuz sorumluluk türü olarak kabul etmiştir.
Bu çalışmada temel olarak TBK m.71 hükmünde düzenlenen genel tehlike sorumluluğu incelenmiştir. Bu bağlamda öncelikle tehlike sorumluluğu kavramı ve genel tehlike sorumluluğunun TBK’daki kabul süreci ve düzenlemenin hukuki niteliği ele alınmıştır. Akabinde genel tehlike sorumluluğun şartları incelenmiştir. Son bölümde ise meydana gelen zararın kapsamı ve sorumlusu üzerinde durulmuş; denkleştirme düzenlemesine ilişkin görüşler belirtilmiştir. Tazminat isteminde zamanaşımının başlangıcı konusu ile çalışma sonlandırılmıştır.
2. TEHLİKE SORUMLULUĞU KAVRAMI
Sorumluluk hukukunun temel amacı meydana gelen zararların giderilmesidir. Tehlike sorumluluğu “tehlike” esasına dayanan bir sorumluluk halidir[1]. Zarara veya yok olmaya yol açabilecek durum[2] sözlük anlamındaki “tehlike”, hukuk dilinde “ağır sonuçları olan bir zarar olayının gerçekleşmesi bakımından mevcut olan görece yakın olasılık olarak” tanımlanmaktadır ve “risk” ya da “riziko” kavramları ile birbirinin yerine kullanılabilir[3]. Tehlike, tehlike sorumluluğunun temel taşıdır ve kapsamına, yüksek bir zarara yol açma olasılığı ile gerçekleşmesi ve olası zararın nicelik ya da nitelik bakımından ağır sonuçlara yol açabilecek olması hususları birlikte veya ayrı ayrı girer[4]. Modern çağın, özellikle sanayi ve teknoloji devriminin bir ürünü olarak nitelenen[5] tehlike sorumluluğunun kabulünde, giriştikleri faaliyet ya da işlettikleri işletme ile çok sayıda kazaya veya nicelik ya da nitelik bakımından büyük zararlara yol açma eğilimi bulunanların, bu zararlı sonuçlara katlanmaları ve nimet-külfet dengesinin korunması gerektiği düşüncesi vardır[6]. Faaliyet ve işletmeye mahsus olan tipik bir tehlikenin meydana gelmesiyle sorumluluk doğar[7]. Bu sorumluluk, kusurları bulunmasa veya zararın ortaya çıkmaması için her türlü özeni göstermiş olsalar dahi bu tür tehlike içeren nesneleri elinde bulunduran, kullanan veya işleten kimselere aittir[8]. Zira bunlar nedeniyle ortaya çıkan tehlikeye, insan gücü veya yeteneği ile her zaman engel olunamayabilir[9]. Ayrıca tehlike sorumluluğu, sorumluluğun oluştuğu kaynak itibariyle, kural olan işletme sorumluluğu ve istisnai olan işletme dışı sorumluluk olarak ikiye ayrılır[10].
Tehlikeye yol açan etkenler ya da tehlike sorumluluğunun kaynağını oluşturan unsurlar bakımından genişletici tavrın benimsenmesi halindeki tehlike sorumluluğu gereğince, “esas itibariyle çağımızda toplum hayatının zorunlu koşulları sonucu; kurulması, yapılması, çalıştırılması, kullanılması ve elde bulundurulması, ekonomik ve sosyal nedenlerle gerekli bulunan tehlikeli kuruluş, işletme, araç ve diğer nesnelerin kullanılmaları ve işletilmeleri sonucu, mahiyetleri gereği yol açtıkları zararlardan, bunlardan yararlanan kimselerin kusurları bulunmasa ve tehlikenin önlenmesi için her türlü özeni göstermiş olsalar dahi, sorumlu tutulmaları sonucunu doğurur.”[11].
3. TÜRK HUKUKUNDA GENEL TEHLİKE SORUMLULUĞU KABULÜ
6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’ndan önceki 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda veya başka bir normda genel tehlike sorumluluğu bulunmamaktaydı. 01 Temmuz 2012 tarihinde TBK’nın yürürlüğe girmesine kadar Türk Hukuku’nda tehlike sorumluluğunun ayrı ayrı yasalarda öngörülmüş özel hükümlerle düzenlenmesi yolu benimsenmiştir. Bu özel kanunların da[12] sayı olarak az ve oldukça yetersiz olduğu görülmektedir.
6098 sayılı TBK öncesi tehlike sorumluluklarının, diğer kusursuz sorumluluklar gibi istisnai nitelikte olduğu kabul ediliyor, ancak yasal düzenlemelerin yetersiz olması nedeniyle öğretide, yargıcın Medeni Kanun m.1 hükmü uyarınca kanun koyucu gibi davranarak yeni tehlike sorumlulukları üretebileceği ileri sürülüyordu[13].
Özellikle yeni TBK’nın kabulünden önceki dönemlerin son zamanlarında birtakım tehlikeli işletmeleri kapsayan özel düzenlemelerin yapılmış olması, düzenleme yapılmayan alanlarda yargının olağan sebep sorumluluklarını genişlettiği, tehlikeli faaliyetlerden kaynaklanan sorumluluğu “tehlikeyi uzaklaştırma ödevinin ihlali” olgusuna bağlayarak sorumluluk için kusurun varlığını aramaya yönelttiği görülmüş ve hukuk güvenliği ilkesi zedelenmiştir[14]. Bu nedenle öğretide, tüm tehlike sorumluluklarını kapsayacak, kavram ve sınırları özenle belirlenmiş, hukuk güvenliğini sağlayacak genel bir kuralın getirilmesi gerektiği ifade edilmekteydi[15].
Nihayetinde, 6098 sayılı yeni Borçlar Kanunu’nun 71. maddesinde, İsviçre’de “Sorumluluk Hukukunun Revizyonu ve Birleştirilmesi” yönündeki Ön Tasarı’nın 50. maddesi temel alınarak “tehlike sorumluluğu ve denkleştirme” başlıklı genel nitelikte tehlike sorumluluğu düzenlenmiş ve genel tehlike sorumluluğu kuralı Türk Hukuk Sistemine girmiştir[16].
TBK’nın “Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri” ayrımında, “Kusursuz Sorumluluk” kenar başlığı altında, “Hakkaniyet Sorumluluğu” ve “Özen Sorumluluğu” yanında “Tehlike Sorumluluğu ve Denkleştirme” başlığı altında kusursuz sorumluluk hallerinden biri olarak düzenlenen ve dört fıkradan oluşan 71. maddeye göre:
“Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır.
Belirli bir tehlike hali için öngörülen özel sorumluluk hükümleri saklıdır.
Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararlarının uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilirler.”
4. TBK m.71 DÜZENLEMESİNİN HUKUKSAL NİTELİĞİ
TBK’ya göre kusursuz sorumluluk, “hakkaniyet sorumluluğu”, “özen sorumluluğu” ve “tehlike sorumluluğu” olarak üçe ayrılır. Öğretide ise kusursuz sorumluluk hallerinin olağan sebep sorumluluğu (özen sorumluluğu)-tehlike sorumluluğu şeklinde ikili ayrıma tabi tutuldukları görülmektedir[17]. Tehlike sorumluluğu olarak TBK m.71 hükmü, hukuki niteliği itibariyle sorumluluk şartları sorumlu aleyhine ağırlaştırılmış kusursuz sorumluluk türüdür[18]. Zira, tehlike esasına dayanan sorumluluk şartlarının gerçekleşmesi durumunda sorumlu tutulan kişi, sorumluluktan kurtulma imkanına sahip değildir[19].
Bununla birlikte TBK m.71 hükmü genel kural niteliğinde olup aynı zamanda ilgili özel hükümler de varlığını koruduğu için bu genel kural ikincil niteliktedir. Bu kavramlar ve genel kuralın özel düzenlemeler karşısındaki durumu ayrı başlıklar altında incelenecektir.
4.1 Genel Kural Niteliğinde Olması
TBK m.71 hükmü genel kural niteliğindedir. Zira birinci fıkrada belirli bir konuda veya belirli bir faaliyet alanında ortaya çıkan, özelleştirilmiş nitelikte bir düzenleme değil, genel, soyut nitelikte bir düzenleme söz konusudur[20]. Tehlike sorumluluğu düzenlemesinde başvurulan başka yöntemlerde bulunmaktadır[21]. Kısaca bu yöntemler üzerinde durulduktan sonra konu TBK bakımından değerlendirilecektir.
Tehlike sorumluluğunun özel kanunlar ile düzenlenmesinin; kişilerin hangi durumlarda hangi sorumlulukla karşılaşacaklarını bilmesi bakımından hukuk güvenliğini sağlaması, aynı kapsamda özel hükümde genellikle azami tazminat yükünün düzenlendiği için muhtemel tazminat ödemesinin sigorta ettirilebilir bir risk halini alması ve bu sayede ekonomik anlamda sorumluluk yükünün taşınabilir olması, yine ekonomik anlamda birey ve girişim özgürlüğünün korunması gibi faydaları olduğu savunulmaktadır[22]. Ayrıca öğretide, tehlike sorumluluğu genel kuralın öngörülmesi halinde, yargıya çok geniş yetki verilmiş olacağı ve bu yetkinin ucu açık yasama niteliğinde olacağı ifade edilmektedir[23].
Tehlike sorumluluğuna ilişkin özel kanun düzenlemelerinin, yeni tehlike olguların ortaya çıkması ile gerçekleştirilebileceği düşünüldüğünde, bu olguya kaynaklık eden tehlikeli işletme veya faaliyet tipinin ortaya çıkışı ile yeni kanunun kabulü arasında geçen zamanda bir boşluk doğmasına ve çeşitli kanunlar arasında uyumsuzluk çıkmasına neden olabileceği de ileri sürülmektedir[24]. Ayrıca tehlike sorumluluğunun genel kural yoluyla düzenlenmesinin; benzer tehlike olguları karşısında birbiri ile çelişkili uygulamaları önleyeceği, eşit riskler karşısında eşitliğe uygun sonuçların ortaya çıkacağı, kanun koyucuyu sürekli kanun koyma yükünden kurtaracağı, aynı zamanda olası yeni tehlike halleri karşısında, sistemsiz ve günlük politik amaçlar doğrultusunda keyfi kanunların ihdas edilebileceği, hakkında düzenleme bulunmayan olgular halinde teorik zorlamalarla sorumluluk kapsamının hakkaniyete aykırı olarak genişletilip, daraltılabileceği yönünde de görüşler vardır[25]. Nihayetinde, tehlike sorumluluğunun genel kurala bağlanması yargıca, çok ciddi tehlike oluşturan ileri teknoloji ürünü işletmelerin olası zararları karşısında ağır zararları karşılayıcı karar verme olanağı tanıyarak, zarar görenlere yeterli bir sorumluluk hukuku koruması sağlayacaktır[26].
Tehlike sorumluluğu halleri Batı ülkelerinin hukuk sistemlerinde farklı yöntemlerle düzenlenmiştir. Ya bu sorumluluğa ilişkin genel bir hüküm öngörülmüş (Hollanda, Belçika Fransa, İtalya) veya kazuistik yöntem olarak özel kanunlar ihdas edilmiş (Almanya, İsviçre, Avusturya) ya da uyuşmazlığın çözümü somut olayın özellik ve şartlarına göre yargıcın takdirine bırakılmıştır (ABD, İngiltere)[27].
Batı ülkelerine kıyasla ülkemizde, tehlike sorumluluğu hallerine ilişkin çok az sayıda özel kanunla[28] düzenleme yapılmıştır[29]. Buna rağmen 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde tehlike sorumluluğuna ilişkin genel bir hüküm yoktu. Bu dönemde diğer kusursuz sorumluluklar gibi tehlike sorumlulukları da istisnai nitelikte kabul ediliyordu. Konuyla ilgili özel düzenlemelerin de yetersiz kalması nedeniyle öğretide yargıcın, Medeni Kanun (MK) m.1 uyarınca kanun koyucu gibi hareket ederek yeni tehlike sorumluluklara yaratabileceği ileri sürülmekteydi[30]. Kanun koyucu olayların gerisinde kalmamak için, önemli bir yenilik olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 71. maddesi ile ilk defa genel bir sorumluluk hükmüyle tehlike sorumluluğunu düzenlenmiştir. Kanun koyucunun, tehlikeli işletme veya faaliyetlerden kaynaklanabilecek zararlardan sorumluluğa ilişkin yasal düzenlemenin yeterli olmaması ve yukarıda değinilen sakıncaları dikkate alarak, iradesini, tehlike sorumluluğuna ilişkin genel hüküm ihdas etme yönünde kullandığı görülmektedir[31] Madde gerekçesinde de hukukumuzda tehlike sorumluluğuna ilişkin yeteri kadar özel kanun bulunmaması karşısında tehlike sorumluluğunun genel ilkelerinin belirtilmesinin uygun görüldüğü ifade edilmiştir.
4.2 Genel Kuralın İkincil Nitelikte Olması ve Uygulama Alanı
Tehlike sorumluluğu genel kuralının, yürürlükteki özel düzenlemelerin yerine mi geçeceği, yoksa bu düzenlemelerin mevcudiyetini koruyarak onları tamamlamak, toparlamak ve birlikte uygulanmak üzere mi hukuk düzenine getirilmesi gerektiği kanun koyucunun tercihine bırakılmıştır[32].
Türk hukuku bakımından, TBK m.71/3’teki “Belirli bir tehlike hali için öngörülen özel sorumluluk hükümleri saklıdır” hükmü, öngörülen genel tehlike sorumluluğunun ikincil bir genel norm olduğunu ortaya koymaktadır. Kanun koyucu, özel tehlike sorumluluğu düzenlemelerinin varlığını devam ettirmesini tercih etmiştir[33].
TBK m.71 hükmünün genel hüküm niteliğinde olduğunu ve kabulüyle birlikte birtakım tehlike hallerini düzenleyen özel düzenlemeleri kaldırmadığını ortaya koyduktan sonra genel hükmün, aynı hukuki durumu düzenleyen özel kanunlar karşısındaki uygulama durumu saptanmalıdır. Genel hüküm niteliğindeki TBK m.71 hükmünün yürürlük tarihinden sonra tehlike sorumluluğuna ilişkin özel kanunla bir hüküm getirilir ise, sonraki tarihli ve özel nitelikli düzenlemenin uygulanacağı; aynı zamanda genel hükmün de özel kanunu tamamlayıcı ve daha kapsamlı koruma sağlamak için özel kanunun yanında uygulanabileceği kabul edilmektedir[34]. Ancak özel hüküm, kusur sorumluluğuna dayanan veya tehlike esasına dayanmayan, özen gösterme yükümlülüğün ihlaline dayanan kusursuz sorumluluk halleri gibi daha basit bir sorumluluk öngörüyorsa yine TBK m.71/1 hükmü uygulanacaktır[35].
5. TBK m.71’E GÖRE GENEL TEHLİKE SORUMLULUĞUNUN ŞARTLARI
5.1 İşletme Faaliyeti Olmalıdır
Tehlike esas itibariyle, yukarıda anlatılardan anlaşılacağı üzere bir nesnenin elde bulundurulmasından veya bir faaliyetin yürütülmesinden kaynaklanabilir. Fakat TBK m.71 nesneden kaynaklanan tehlikeleri kapsamaz. Bu hükümde faaliyetten kaynaklan tehlike esas alınmakla birlikte ayrıca bu faaliyet “işletme faaliyeti” ile sınırlanmıştır[36].
TBK m.71/1’göre “Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.” Görüldüğü üzere bu maddede tehlike sorumluluğu, tehlike arz etseler dahi ürün, eşya veya faaliyet için değil işletmeler için öngörülmüştür[37]. TBK m.71/1 hükmünde, tasarının ilk halinde tehlike sorumluluğunun kaynağı olarak belirtilen “önemli ölçüde tehlike arz eden bir faaliyet” ifadesi yerine “önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme faaliyeti” ifadesi yer almış ve dolayısıyla sınırlandırılmış bir tehlike alanı benimsenmiştir[38]. Hükümde işletmeye ilişkin bir tanımlama yapılmamıştır. Genel anlamda işletme kavramı: “gelir sağlamak amacıyla veya ideal bir hedef doğrultusunda devamlı ve bağımsız şekilde faaliyet yürüten birimleri ifade eder”[39]. Hukukumuzda ise işletme kavramına ilişkin tanım, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) “ticari işletme” üst başlıklı 11. madde hükümlerinde yapılmıştır. Maddenin birinci fıkrasına göre: “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” TBK m.71’deki önemli ölçüde tehlike araz eden işletmelerin büyük bölümünü ticari işletmeler teşkil edecek olup hükümdeki işletme kavramının TTK anlamındaki ticari işletmeleri kapsadığına şüphe yoktur[40]. Aynı zamanda TTK’da değinilmekle birlikte tanımı yapılmayan esnaf işletmesi ve ayrıca kamu tüzel kişilerine ait işletmeler de tehlike sorumluluğu hükümlerine tabidir[41]. Ancak, işletme niteliğinde olmayan fakat doktor muayenehanesi gibi mesleki faaliyeti gösterilen yerler hüküm kapsamı dışındadır[42].
5.2 İşletme Faaliyeti Önemli Ölçüde Tehlike Arz Eder Nitelikte Olmalıdır
5.2.1 Genel Olarak
TBK m.71/1’e göre: “Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.” Madde metninden anlaşıldığı üzere her işletme değil, sadece, “önemli ölçüde tehlike arzeden” işletmeler tehlike sorumluluğu esasına göre sorumlu tutulur[43]. İşletmenin önemli ölçüde tehlike arz etmesinin hangi hallerde ve nasıl belirleneceği TBK m.71/2 hükümlerinde açıklanmıştır: “Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arz eden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arz eden işletme sayılır.”
İlk olarak belirtmek gerekirse, tehlike sorumluluğunda somut değil soyut tehlikelilik esastır[44]. Hükmün ortaya koyduğu sonuç bu esasa uygun olup meydana gelmiş zarara göre sorumluluk kaynağına önemli ölçüde tehlike arz etme niteliği atfedilemez. İşletmenin faaliyetinin tehlike doğurma potansiyeline bakılarak, işletme faaliyetinin önemli ölçüde tehlike arz edip etmediği belirlenir[45]. Buna karşılık, ülkemizde tehlike sorumluluğuna ilişkin özel kanunların yetersiz olması göz önüne alındığında, işletmenin kendisinin değil de yürütülen faaliyetin özel bir tehlikeli faaliyet olduğu durumlara da hükmün kıyasen uygulanması gerektiği yönünde görüşler vardır[46].
Aslında her faaliyet ve işletme faaliyeti birtakım tehlikeler arz eder[47]. Ancak her türlü tehlikenin tehlike sorumluluğu kapsamına alınması, muhtemel çok geniş kapsamlı zararlardan kişilerin kusursuz sorumlu tutulması gibi kabul edilemez bir sonuç doğurur[48]. Dolayısıyla kanun koyucu, belirli seviyenin üstünde, normal düzeyi aşan boyutta tehlike arz eden olguları genel tehlike sorumluluğu kapsamına almış ve önemli ölçüde tehlikelilik kavramını kullanmıştır[49].
TBK m.71/2’e göre önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin söz konusu olabilmesi için bazı unsurlar öngörülmüştür. İşletme faaliyeti, sıkça veya ağır zarar doğurmaya elverişli olmalı ya da benzer tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğunun düzenlenmiş olması gerekir.
5.2.2 İşletme Faaliyetinin Sıkça veya Ağır Zararlar Doğurmaya Elverişli Olması
TBK m.71/2 hükmünde ifade edilen önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin ne zaman söz konusu olacağı, başka deyişle hükümde öngörülen “tehlike” için iki ölçüt düzenlenmiştir[50]. Bunlar “sıkça zarar doğurmaya elverişlilik” ya da “ağır zararlar doğurmaya elverişlilik” olarak ifade edilmiştir. Bu ölçütlerden her ikisinin de varlığı aranmayacak, herhangi birinin varlığı, tehlike sorumluluğunun kabulü için yeterli olacaktır.
Sıkça zarar doğurmaya elverişlilik, istatistik olarak bir tehlikenin belirli bir zaman dilimi içinde belirli bir sıklıkta yani nicel olarak yüksek sayıda gerçekleşmesi değil işletme faaliyetinin özellikleri dikkate alınarak yargıç tarafından yapılacak değerlendirme sonucu tespit edilecek “elverişlilik” ölçütüne göre belirlenir[51].
Ağır zararlar doğurmaya elverişlilik ise zararın gerçekleşmesini beklemeye gerek olmadan veya henüz hafif zararlar doğmuş olsa bile olası bir tehlikenin yoğunluğunu belirlemede başvurulan nitel bir ölçüttür[52].
Görüldüğü üzere bu ölçütler genel ve soyut nitelikte olup genel tehlike sorumluluğu hükmünün uygulanma şartlarının olup olmadığı somut olayda yargıç tarafından takdir edilecektir[53]. Öğretide, hangi işletmelerin önemli ölçüde tehlike arz eden işletme olarak kabul edileceğinin yargıç tarafından takdir edilecek olması ve önceden kesin olarak belli olmaması, hukuk güvenliğini zedeleyici nitelikte bulunmaktadır[54]. Bu durumda, tehlike sorumluluğu konusunda olabildiğince çok özel yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğinin önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.
5.2.3 İşletme Faaliyetinin Özel Tehlike Sorumluluğu Düzenlemelerindeki Tehlikeye Benzerlik İçinde Olması
TBK m.71/2’nin son cümlesi ile özel kanunlar ve genel tehlike sorumluluğu arasındaki bağlantı açıklandığından önemlidir[55]. TBK m.71/2’nin son cümlesine göre; “Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır.” Hükme göre bir işletme faaliyetinin önemli ölçüde tehlike arz eden olarak nitelendirilebilmesi için özel tehlike sorumluluğu düzenlemelerindeki tehlikeye benzerlik göstermesi yeterlidir. Örneğin Petrol Kanunu m.86/b.2 uyarınca, petrol çıkartan bir işletme bu faaliyeti esnasında civardaki taşınmazlara verdiği zararlardan kusursuz sorumludur. Petrol dışındaki bir doğal kaynak işiyle meşgul bir işletme de hakkında kusursuz sorumluluğuna ilişkin özel bir yasal düzenleme olmasa bile TBK m.71/2 hükmü uyarıca önemli ölçüde tehlike arz eden işletme sayılacaktır[56]. Bu hükümden, genel normun uygulanması kapsamında bir boşluk doldurma aracı olarak değil yorum aracı olarak yargıca kıyas yapma olanağı tanındığı anlaşılmaktadır[57]. Dolayısıyla bu kıyas, hukuk dilindeki boşluk doldurma aracı anlamındaki teknik bir kıyas değil, genel normda öngörülen tehlikenin takdiri konusunda özel düzenlemelere başvurup ve yorum yaparak benzerlik tespiti anlamındadır[58]. Bu şekilde, tehlike arz eden işletmeden sorumluluğa özgü olmak üzere, bir kusursuz sorumluluğun kıyasen uygulama alanının genişletilmesine izin verildiği görülmektedir[59]. Böylelikle hem kıyas yasağı yasa hükmüyle aşılmış hem de tehlike sorumluluğuna ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde geniş bir alan yaratılmış bulunmaktadır[60].
Kanunda benzerliğin nasıl takdir edileceği konusunda bir düzenleme yoktur. Bir işletme faaliyetinin, özel düzenlemeler gereği tehlike sorumluluğu öngörülen işletme faaliyetiyle benzerlik gösterip göstermediği tespit edilirken, söz konusu işletmenin sıklıkla zarar meydana getirmeye elverişli olması ve/veya sık olmasa dahi ağır zararlar meydana getirmeye elverişli olması unsurlarının benzerlik göstermesi gerekir[61]. Aynı zamanda zararın meydana gelmesinin önüne geçilemez derecede olması gerektiği de dikkate alınmalıdır[62].
5.2.4 Tehlikenin Önüne Geçilmesinde Özen Borcunun Olmaması
Tehlike sorumluluğunda sorumlu şahıs veya işletmenin; kusurunun varlığı, özen ödevini yerine getirip getirmemesi, işletme ya da nesnede (şeyde) bir bozukluk veya noksanın olup olmaması, ortaya çıkan zararın tazmin borcu yönünden önemli değildir. Zira bunların neden oldukları zararlarda, kusurun veya rolünün olup olmadığı çoğunlukla bilinemediği veya ispat edilemediği gibi sorumlu şahıs veya işletme, tüm özeni gösterse, gözetim ve denetim ödevini yerine getirse, gereken bütün önlemleri almış olsa dahi yine de çoğu zaman zararın doğmasını önlemek mümkün değildir. Dolayısıyla, sorumluluğunun bağlandığı olgu ile zarar arasında uygun illiyet bağı kurulduğu zaman sorumluluk da gerçekleşmiş olacağından; bu işletme veya nesnelerin sahip veya işletenleri, bunların neden oldukları zararları tazmin etmek zorundadır[63].
Bu genel açıklamadan sonra konuyla ilgili TBK m.71 hükmündeki düzenlemeyi incelemek gerekir. Önemli ölçüde tehlike arz eden işletme kavramının sübjektif unsuru, TBK m.71/2, c.2’ye göre “işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile” zararın doğma ihtimalinin bulunmasıdır[64]. Hükümdeki, “…bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile…” şeklindeki ifadeye göre, bir işletme faaliyetinin önemli ölçüde tehlike arz eden olarak nitelendirilmesi için sıkça veya ağır zarar doğurmaya elverişli olması objektif unsurunun yanında tehlikenin önüne geçilemez derece yoğun olması sübjektif unsurunun birlikte bulunması gerekir[65]. Subjektif unsur, kısmen savılabilse bile tehlikenin tam olarak önüne geçilemeyen nitelikte olmasını ifade eder[66]. Tehlikeye ne kadar kolay hakim olunabiliyorsa tehlikelilik düzeyinin de o ölçüde azaldığı değerlendirilir[67].
Hükümde bahsedilen özen borcu makul özen kavramının ötesinde nitelikli uzman bir kişinin göstermesi gereken özen borcu olarak düzenlenmiş ve tehlike sorumluluğu hallerinde her türlü dikkat ve özenin gösterildiğinin ispat edilmesiyle sorumluluktan kurtulma imkânı engellenmiştir. Dolayısıyla bazı makul önlemlerin alınması ile zararın önlenmesi mümkün ise artık önemli ölçüde tehlike arz eden işletmeden söz edilemeyecek, bu nedenle de genel tehlike sorumluluğu uygulanmayacaktır[68].
Görüldüğü üzere, sorumluluktan kurtulmak için özen borcunun yerine getirildiği ileri sürülemeyecek, “kurtuluş kanıtı” kullanılmayacaktır. Zira sorumluluğun doğması için, zararı meydana getiren olayın işletme faaliyetinin önüne geçilemez kabul edilen niteliğiyle ilişkili olması yeterlidir. Diğer bir deyişle, işletme faaliyetinin tehlike oluşturmaması için her türlü özen ve gayret gösterilmiş olsun, her türlü tedbir alınmış olursa olsun, TBK m.71’deki diğer şartların da mevcudiyeti ile bu faaliyetin meydana getireceği olası bir zarar genel tehlike sorumluluğu kapsamında olacaktır.
5.3 İşletme Faaliyetinin Tipik Riskinin Gerçekleşmesinden Zararın Kaynaklanması
TBK m.71’e göre genel tehlike sorumluluğunun doğabilmesi için önemli ölçüde tehlike arz eden işletmenin faaliyetinin tipik riskinin gerçekleşmesi sonucu zarar meydana gelmiş olması gerekir[69]. Tipik (karakteristik) risk (riziko), işletme faaliyetine özgü risk olarak ifade edilir ve tehlikeli bir olgunun özel zarar potansiyeli anlamındadır[70]. Dolayısıyla bir işletme faaliyetine genel tehlike sorumluluğu bağlanabilmesinin nedenini oluşturan tehlike, tipiktir[71]. Örneğin yüksek gerilim santrali, üretim ve dağıtım faaliyeti sırasında yüksek gerilim etkisiyle bir zarara neden olmuşsa TBK m.71 hükmü uygulanacakken, santralin bakım ve onarımı gibi bir sebeple hizmet dışı iken bir zararın meydana gelmesinde TBK m.71 hükmü uygulanmayacaktır. Yüksek gerilim santralinin tipik tehlikesi yüksek gerilim akımı nedeniyle zararın meydana gelmesidir[72]. Başka bir örnekte, tüp gaz imalathanesinde gaz dolumu esnasında meydana gelen patlama, TBK m.71’deki genel tehlike sorumluluğuna girebilir, ancak tüp gazın evde veya işyerinde patlaması TBK m.71 değil “üreticinin sorumluluğu” çerçevesinde değerlendirilir[73]. Görüldüğü üzere zarar, neticede yine işletmenin faaliyetinden kaynaklansa dahi, tipik tehlike sonucu değil de başka bir sebepten meydana geldiği için TBK m.71 hükmü uygulanmayacak, başka bir deyişle önemli ölçüde tehlike arz eden işletmenin her faaliyeti sonucu doğan zarar, genel tehlike sorumluluğu kapsamında değerlendirilmeyecektir[74].
Diğer yandan, önemli ölçüde tehlike arz eden işletme faaliyetinden kaynaklanan hangi tür zarardan sorumlu olunacağı, başka bir ifadeyle zararın sınırı TBK m.71/1 hükmünde net olarak belirlenmemiş, bu yönde bir açıklık getirilmemiş[75], Ancak genel tehlike sorumluluğunun temel mantığı göz önüne alınınca tipik tehlikenin varlığının zorunlu olması gerektiği sonucuna varılır[76]. Bu noktada, somut olaylarda ayrımın her zaman net olarak yapılamayabileceği, tipik risklerin dışında kalan birtakım risklerin de genel tehlike kapsamına alınabileceği, bu şekilde istisnai nitelikteki kusursuz sorumluluk hallerinin genişletilmiş olacağı eleştirileri vardır[77].
5.4 İşletme Faaliyetinin Tipik Riski ile Zarar Arasında Nedensellik Bağı
Genel tehlike sorumluluğunda meydana gelen zarardan sorumluluk için zararın tipik riskten kaynaklanması şartı, nedensellik bağının tipik risk ile zarar arasında aranmasını gerektirir. Öyle ki, tipik riskin neden olduğu zararlar, beklenmedik, olağanüstü olsa dahi kanun koyucu tarafından normun koruma kapsamına alınmış ve tazmin edilmesi emredilmiş olduğu için sorumluluğa yol açar[78]. Bu durum haksız fiil sorumluluğundan farklı olarak fiille zarar arasındaki uygun nedensellik bağı gerekliliğinden farklıdır ve genel tehlike sorumluluğunun amacına ulaşmasına hizmet etmektedir[79].
TBK’da düzenlenmemiş olsa bile öğretide, kusursuz sorumlulukta; mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusuru hallerinin nedensellik bağını kesen ve sorumluluğu ortadan kaldıran nedenler olduğu belirtilir[80]. Kusursuz sorumluluğun bir türü olarak genel tehlike sorumluluğu kapsamında bunların, her durumda sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı, tipik risk ile zarar arasındaki nedensellik bağını kesecek düzeyde yoğun olması gerektiği öğretide belirtilmektedir[81].
6. ZARAR
6.1 Zararın Kapsamı
Genel tehlike sorumluluğuna ilişkin TBK m.71 hükmünde tehlike sorumluluğu çerçevesinde tazmin edilecek zararlara bir sınırlama getirilmemiştir[82]. Hal böyle olunca, haksız fiillere ilişkin genel hükümler kapsamında tipik riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelen maddi ve manevi zararların tazmini istenebilir. Ancak öğretide, mutlak haklar dışındaki diğer ekonomik değerlerin ihlalinin sebep olduğu zararlar anlamındaki salt ekonomik zararların (örneğin rekabetin ihlali, ticari itibarin ihlali gibi) tazmininin istenemeyeceği, zira Karayolları Trafik Kanunu m.85/1 hükmündeki sadece şahsa veya kişiye verilen zararların tazmin edilebileceği yönündeki hükmün kıyasen uygulanması gerektiği, aksi durumda tehlike sorumluluğu ile son derece ucu açık zararların tazmin edilmek zorunda kalınacağı belirtilmektedir[83].
Diğer yandan TBK m.71’e göre genel tehlike sorumluluğunun doğması için zararın meydana gelmiş ve artık dava edilebilir nitelikte olması gerekir. Zarar görme tehlikesi yani zarar tehlikesi önleme talebi bu maddenin konusu olmayıp TBK m.70 çerçevesinde değerlendirilebilir[84]. TBK m.70’e göre henüz bir zarar görmemiş olsa dahi zarar görme tehlikesi olan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli tedbirlerinin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir. Her ne kadar bu madde, “yapı malikinin sorumluluğu” üst başlığı altında düzenlenmiş olsa da neticede TBK m.71’de düzenlenen işletmeler de yapı eseri niteliğinde olup tipik riskin önlenmesi adına TBK m.70’e göre talepte bulunulabilir[85]. Dolayısıyla örneğin bir kömür santralinin etrafında yaşayanlar, bu santral bacasına filtre takılmasını ve zehirli atıklarını çevreye yaymamasını isteyebilirler.
6.2 Zararı Tazmin Sorumlusunun İşletmenin Sahibi ya da İşleteni Olması
TBK m.71 hükmünde, tehlike sorumluluğunda, işletme sahibi ve varsa işletenin müteselsil sorumlu olacağı düzenlenmiştir. İşletme sahibi; gerçek, özel veya kamu tüzel kişisi olabilir. İşleten ise tehlikesi kendisine ait olmak üzere işletmeyi kendi hesabına ve tehlikesi kendine ait olmak üzere işleten, işletme üzerinde fiili tasarrufta bulunan kişidir[86]. İşleten kavramına işletmeyi idari bir izinle veya ruhsatla işleten, işletmeyi kiralayarak ya da intifa hakkı ile işletenlerde girmektedir[87]. Aynı zamanda işletmeyi bir yönetim sözleşmesiyle çalıştıran veya işletmeye kayyım olarak atanan gerçek ve tüzel kişiler de işleten kavramına girer. Ancak işletmede hizmet veya vekalet sözleşmesi ile yönetici veya müdür olarak çalışanlar işleten kapsamı dışında olup tehlike sorumluluğu nedeniyle sorumlu tutulmazlar[88].
TBK m.71/1 hükmüyle, dış çevrede tehlike oluşturan faaliyetlerden yarar sağlayanların veya bu faaliyetleri kendi hakimiyet alanlarında yürütenlerin sorumlu tutulması esasına göre düzenleme yapılmıştır. İşletmenin, sahibi dışında bir kişi tarafından işletiliyor olması halinde de işletme sahibiyle birlikte müteselsil sorumluluk ihdas edilerek yerinde bir düzenleme yapılmıştır[89].
Ayrıca hükümde işletme sahibi ile varsa işleten için müteselsil sorumluluk düzenlenmiştir. Hukukumuzda müteselsil sorumluluk ile ilgili hükümler incelendiğinde, zarar gören, müteselsil sorumluların hepsinden veya bir veya birkaçından borcun tamamını veya bir kısmını isteyip talebini buna yöneltebilir. Zarar gören üçüncü kişi olduğundan, işletme sahibi ile varsa işletenin sorumluluğu kusur oranına göre değil, zararın tümüne ilişkindir (TBK m.61 ve m.163). İşletme sahibi ve işletenin kusur oranları, ancak iç ilişkideki sorumluluğa ilişkin rücu davalarının konusu olabilir[90].
6.3 Uygun Bir Bedelle Denkleştirme
TBK m.71/4 hükmü uyarınca, “Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararlarının uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilirler.”
TBK’da 71. maddenin başlığında ve “denkleştirme” sözcüğünden ve dördüncü fıkrada geçen “uygun bir bedelle denkleştirme” ifadesi ile burada, meydana gelen zararın karşılanmasında “fedakarlığın denkleştirilmesi” hukuki temeline göre sorumluluk kastedilmiş olabilir mi?[91]
Öğretide bir görüşe göre; mevzuatın gerektirdiği tüm yasal ve gerekli izinleri alan işletmenin izinler çerçevesinde gösterdiği faaliyetlerden dolayı, işletme sahibi ve varsa işleten yine de kusursuz olarak sorumlu tutulacaksa da tüm zararı gidermek zorunda kalmayacaklardır. TBK m.71/4’teki “denkleştirme” ifadesinin fedakarlığın denkleştirilmesi değil, izin verilmiş faaliyete rağmen haksız fiilden kusursuz sorumlu olacak fail için tazminattan indirim sebebi getirdiği; buna karşın önemli ölçüde tehlike arzeden işletmenin mevzuata aykırı faaliyeti nedeniyle meydana gelecek zararlardan işletme sahibi ve işletenin kusursuz sorumlu olduğu ve TBK m.71/4’teki indirimin uygulanmayacağı belirtilmektedir[92].
Başka bir görüşe göre; TBK m.71/1 ve m.71/4 hükümleri arasında düzenleme farklılıkları olduğu, birinci fıkrada tehlike sorumluluğu, dördüncü fıkrada fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesine bağlı sorumluluğun öngörüldüğü, bu bakımdan TBK m.71 kenar başlığının da her iki esası kapsar şekilde yazıldığı; birinci ve dördüncü fıkra uygulanması bakımından her iki hükümde de tehlikeli işletmenin faaliyetinin izinle yürütüldüğü ancak dördüncü fıkra hükmünde yer alan “faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olması” ifadesinin, tehlikeli işletme faaliyeti neticesinde meydana gelen birtakım olumsuz sonuçlara da hukuk düzenince izin verilmiş olması şeklinde anlaşılması gerektiği, bu bağlamda tehlikeli işletme faaliyeti sonucu meydana gelen kazalar neticesi meydana gelen zararların tehlike sorumluluğu ilkesine göre giderileceği, buna karşın tehlikeli işletme faaliyeti esnasında ortaya çıkacak ve işletme faaliyetine izin verilirken öngörülmüş, olağan, kaçınılmaz işletme zararlarının tazmini için dördüncü fıkrada düzenlenen fedakârlığın denkleştirilmesine dayanan sorumluluk ilkesinin söz konusu olacağı, ancak fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinin yalnızca mala verilen zararlar için uygulanacağı, yoksa kişinin hayat, sağlık ve vücut bütünlüğü değerlerine yönelik zararlar bakımından uygulanmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir[93].
Öğretideki bir diğer görüşe göre, hukuk düzeninin; toplum hayatına faydaları ölçüsünde zararlı sonuçları kaçınılmaz işletmelerin tehlikeli faaliyetlerinin tolere edileceği, yine de bu faaliyet dolayısıyla zarar görenleri korumak için faaliyetten doğrudan yarar sağlayan kimseler aleyhine tehlike sorumluluğu çerçevesinde sorumluluk şartlarının ağırlaştırılacağı belirtilerek TBK m.71/4 uyarınca, tehlikeli işletmenin vermiş olduğu zararlardan dolayı gerekli şartlar oluşmadığı için tehlike sorumluluğu hükümlerine gidilemese dahi meydana gelen zararın uygun bir bedel ile denkleştirilmesi istenebilir ve artık tehlike sorumluluğu değil fakat fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinden doğan bir kusursuz sorumluluk hali söz konusu olur[94]. Aynı doğrultudaki görüşlere göre, gerekli izinler alınmış olarak sürdürülen işletme faaliyeti hukuka uygundur ancak meydana gelen zararın da karşılanması gerekir. Zorunluluk hali hukuka uygunluk benzeri bir sorumluluk ortaya çıkacak olup izne tabi işletme faaliyetini yürüten sorumlular ile zarar gören kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi gündeme gelecektir[95].
Ulusan’a göre, bu görüşe katılmak mümkün değildir. Zira bu iki sorumluluk ilkesi yani tehlike sorumluluğunun dayanağı olan tehlike ilkesi ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi birbirlerinden oldukça farklı düşüncelerin ürünleridir ve mahiyetleri gereği birbirinden farklı anlam ve niteliğe sahiptirler[96].
İki ilke arasındaki ortak noktalar olarak ikisinin de kusursuz sorumluluk ilkesi içinde yer alması; zarar doğuran etkenler nedeniyle çatışan çıkarlardan, hukuk düzeni tarafından meydana gelen zarara rağmen müdahalenin kabul edilmesi ve ağırlıklı çıkarı olanın diğerine müdahalesinin hoşgörü ile karşılanması, dolayısıyla her iki sorumluluk türünde de zararı doğuran etkenler yönünden hukuk düzeninin tanıdığı bir cevaz olması hususları sayılabilir[97]. Ancak hukuk düzeninin, varlığına cevaz verdiği olguların birbirinden farklı biçimde ortaya çıkması bu iki sorumluluk ilkesi arasındaki temel bir ayrılıktır[98]. Tehlike sorumluluğunda, zarar verme olasılığı yüksek etkenlerden söz edilirken fedakarlığın denkleştirmesine dayanan sorumlulukta, varlığına cevaz verilen zarar verici müdahaleler belirleyici unsur olmaktadır[99]. Ayrıca fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesine bağlı sorumlulukta, üstün çıkar sahibinin müdahaleleri bilerek ve istenerek yürütülür ve bu müdahalelerinin neden olacağı zararları önceden görmek, tespit etmek mümkündür[100]. Sonuç olarak fedakârlığın denkleştirilmesinde hem müdahale hem müdahale nedeniyle doğan olumsuz sonuç hukuka uygun nitelik arz ederken, tehlike sorumluluğunda oluşan sonuç hukuka aykırıdır[101]. Ulusan’a göre yapılması gereken, fedakârlığın denkleştirilmesini düzenleyen genel nitelikte bir sorumluluk hükmü içeren yasal düzenlemenin yapılmasıdır[102].
Kanaatimce, TBK m.71/4 hükmünde fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi düzenlenmemiştir. Nomer’in belirttiği gibi bu hükme rağmen işletme kazalarından doğan zararlar, işletme faaliyeti için izin alınmış olsa da fedakarlığın denkleştirilmesi değil tehlike sorumluluğu (haksız fiil sorumluluğu) esaslarına göre tazmin edilmeli yani birinci fıkra hükmü uygulanmalıdır[103]. Öncelikle, Ulusan tarafından ayrıntılı açıklandığı üzere sorumluluk ilkeleri olarak tehlike ilkesi ile fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi farklı anlam ve niteliğe sahiptirler[104]. Ayrıca yasa koyucu tarafından hükümde fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi kabul edilecekse, daha açık ve belirgin ifadelerle yapılmalı, en azından hüküm gerekçesinde açıklanmalıydı. Fedakarlığın denkleştirilmesine ilişkin yargı kararlarında prensip olarak zararı yarı yarıya paylaştırma esası hakim olduğu için[105], fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinin kabulü halinde TBK m.71/4’e göre zarar görenin elde edeceği tazminat miktarı oldukça azalacak olup bu nitelikte hak kaybına neden olacak bir düzenlemenin ancak açık bir yasal düzenleme ile veya açık bir ifade ile yapılması gerekirdi. Dolayısıyla, her ne kadar madde lafzında “denkleştirme” ibaresi geçmiş olsa da bunun mantıksız ve çelişkili anlamlar doğurduğunun kabulü ile belki de tehlike sorumluluğunun genel amacı doğrultusunda zarar gören lehine yorumlanması ve tazminattan herhangi bir indirim yapılaması gerekir.
Mevcut durumda, TBK m.71/4 hükmünü, önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme faaliyetine hukuk düzeni tarafından cevaz verilmiş olsa dahi sorumluluğu engellemez olarak anlamak gerekir[106]. Kabul edilmelidir ki, TBK m.71’deki dördüncü fıkraya hiç gerek yoktu. Gün geçtikçe gelişen ağır sanayi kuruluşlarının hem çevre hem insanlık için artan tehlikelerinin önlenmesi bakımından her türlü tedbiri almalarını teşvik etmek ve/veya tedbire zorlamak, buna rağmen oluşabilecek zararların tamamen karşılanmasını sağlamak için yasal düzenlemelerin eksiksiz yapılması gerekirken, bir de denkleştirmeden bahsetmek, fiilen zarar görene katlanma yükümlülüğü getirmek kabul edilemez. Tehlikeli faaliyet yürüten işletmenin gerekli izinleri alması da bu durumu değiştirmez. İzin müessesi, zarar gören üçüncü şahsın tazminat haklarını engeller nitelikte değerlendirilemez. Ayrıca, izin müessesi, tazminatın hesaplanmasında dikkate alınacak bir unsur olarak kabul edilirse, yetkili makamlarca bu tür bir izin verilirken yaşanabilecek usulsüzlükler veya işletmenin izin gereklerine riayet etmemesi gibi hususlar, tazminata ilişkin davaları içinden çıkılmaz, karmaşık ve neticede sürüncemede bırakır.
6.4 Zararın Tazmini için Zamanaşımının Başlangıcı
TBK md.72/1’e göre; “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.”
Hükümde düzenlenen iki ve on yıllık zamanaşımı süreleri hem kusur sorumluluğundan hem de kusursuz sorumluluktan doğan maddi ve manevi tazminat istemleri hakkında uygulanır. Diğer yandan, tehlike sorumluluğu açısından özel bir kanun hükmünde özel bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse TBK m.72 hükmü uygulanmaz. Örneğin Karayolları Trafik Kanunu m.109’da araç işleteni, sorumluluk bakımından farklı bir zamanaşımı süresine tabidir[107]. Ancak özel kanun hükmünde, tehlike sorumluluğuna ilişkin düzenlemeler olmasına rağmen zamanaşımına süresi öngörülmemişse veya somut olayda genel tehlike sorumluluğu kuralı geçerliyse TBK m.72’deki zamanaşımı süreleri uygulanacaktır[108].
2 yıllık zamanaşımı süresi, zarar ve tazminat yükümlüsünden hangisi önce öğrenilmişse o tarihten başlar. Zararın öğrenilmesi kural olarak, zararın gerçekleşip dava edilebilir nitelik kazandığı yani zararın varlığının, niteliğin, unsurlarının ve kapsamının öğrenildiği gün kabul edilir[109]. TBK m.72/1 hükmünde 10 yıllık süre, tazminat davası açma hakkının azami süresi olarak kabul edilmiş ve haksız fiilin işlendiği tarih başlangıç kabul edilmiştir. Maddenin Adalet Komisyonu Raporuna göre; 10 yıllık azami zamanaşımı süresinin başlangıcına temel alınacak fiil teriminin, fiilin sonuç unsurunun meydana geldiği tarihi de içerdiği; dolayısıyla fiilin, sonucun meydana geldiği tarihte oluşmuş sayılacağı ve bu sayede sonucu 10 yıl sonra meydana gelmiş olsa dahi zamanaşımının dolmamış sayılacağı ifade edilmiştir.
Önemli ölçüde tehlike taşıyan işletme faaliyetlerden kaynaklanan zararlar, çoğu zaman hemen gerçekleşmezler. Örneğin bir nükleer santralden sızıntı nedeniyle 10 yıl boyunca radyasyon etkisinde kalan bir kimse, o bölgeden ayrıldıktan 5 yıl sonra bu nedenle kanser hastalığına yakalanabilir. Bu olayda, zarar verici fiilin işlenmesi ile zararın gerçekleşmesi arasında 10 yıldan fazla zaman, toplamda 15 yıl geçtiği için zamanaşımı defi söz konusu olacak ve zarar gören aleyhine sonuç doğmuş olacaktır[110]. Zarar verici fiil veya olay devam eden nitelikteyse yani zaman içinde süre gelmişse, 10 yıllık sürenin başlangıcı zarar verici fiil veya olayın başlangıç anı değil bitiş anı olarak kabul edilir[111]. Buna göre yukarıdaki örnekte, kanser hastalığına yakalan kişinin o bölgeden ayrıldığı tarih zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak kabul edilecektir.
Netice itibariyle, önemli ölçüde tehlike arz eden işletmelerin faaliyetinden doğan zararlarda 2 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcının, zararın gerçekleşip sonuç unsurunun meydana geldiği tarih sonrasındaki öğrenme anı, 10 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcına esas alınacak fiilin işlendiği tarih olarak ise fiilin sonuç unsurunun meydana geldiği tarih olarak kabul edilmesi uygun olacaktır[112].
7. SONUÇ
Günümüzde, sanayi ve teknolojinin hızla ilerlemesine paralel olarak tehlikeli faaliyetlerle uğraşan işletme sayısı da oldukça artmıştır. Bu tür işletmelerin tehlikeleri yüksek ve ağır olsa da sağladıkları fayda göz önüne alındığında hukuk düzeni tarafından bunlara cevaz verilir. Ancak bir yandan da olası zararların tazmini için etkin bir sorumluluk hukukunun benimsenmiş olması gerekir. İdeal olan, önemli ölçüde tehlike arzeden tüm faaliyetlere özel düzenlemeler yapmaktadır. Fakat pratikte bunun pek mümkün olmaması nedeniyle, kanun koyucu tarafından genel kural niteliğinde hükümler ihdas etme yoluna gidildiği görülmektedir. İşte “tehlike sorumluluğu ve denkleştirme” başlıklı TBK m.71 hükmü de genel tehlike sorumluluğu kuralına ilişkindir. TBK’da bu hüküm kusursuz sorumluluk türü olarak düzenlenmiştir. Zira genel tehlike sorumluluğunda, sorumluluk hukukunun genel prensibi olan kusur sorumluluğu benimsenmiş olsa idi; ispat zorluğu ve zararın tazminatsız kalması gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkardı ki, zarar görenler aleyhine hakkaniyetsiz bir durum yaratılmış olurdu.
01 Temmuz 2012 tarihinde TBK’nın yürürlüğe girmesiyle ilk defa genel tehlike sorumluluğu kabul edilmiş ancak tehlike sorumluluğuna ilişkin mevcut özel düzenlemeler de varlığını korumuştur. TBK m.71 hükmüne göre genel tehlike sorumluluğunun uygulanabilmesi için birtakım şartlar öngörülmüştür. Öncelikle bir işletme faaliyeti söz konusu olmalıdır. İşletme kapsamına; TTK’da düzenlenen işletme, esnaf işletmesi, kamu-özel tüzel kişilikleri girer. İşletmenin faaliyeti önemli ölçüde tehlike arz eder nitelikte olmalıdır. Kanun koyucu her türlü tehlikeyi değil belirli bir seviyenin üzerinde tehlike arz eden olguların varlığını aramıştır. Burada soyut ve genel bir tehlikelilik esastır. Meydana gelmiş somut zarara göre değil genel hayat tecrübesine göre belirlenen tehlike oluşturma potansiyeli göz önüne alınır. Kanunun ifadesiyle, işletme faaliyetinin sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olması gerekir. Ayrıca herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır. Kanuna göre bir işletme faaliyeti, önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme faaliyeti olarak kabul edilecekse bile bu faaliyetin verdiği her türlü zararlar TBK m.71 hükmü kapsamında değildir. Hükmün uygulanabilmesi için zararın, İşletme faaliyetinin tipik riskinin gerçekleşmesinden kaynaklanması gerekir. Örneğin nükleer bir santralden salınan radyasyon nedeniyle bölgede yaşayan bir kişide kanser hastalığı oluşması, işletme faaliyetinin tipik riski sonucu oluşmuş bir zarardır. Ancak santralin dış duvarının yenilenmesi inşaatında duvarın devrilerek orada bulunan bir kişiye zarar verilmesi tipik riskten kaynaklanmadığı için genel tehlike sorumluluğu değil ilgili diğer sorumluluk türleri kapsamına girer. Genel tehlike sorumluluğundaki nedensellik bağı, zarar ile zarar verici fiil arasında değil, zarar ile tipik risk arasında olmalıdır. Öğretide; mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusuru nedeniyle nedensellik bağını kesen nedenlerin, genel tehlike sorumluluğunda her zaman sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı, bunların nedensellik bağını kesecek düzeyde yoğun olması gerektiği belirtilmektedir. Aynı zamanda, TBK m.71 hükmünün uygulanabilmesi için zararın gerçekleşmiş olması gerekir. Zararın önlenmesi talepleri başka hükümlere dayandırılmalıdır. Zarar kapsamına maddi, manevi zararlar girer. Ancak öğretide, mutlak haklar dışındaki salt ekonomik zararların kapsama girmeyeceği belirtilmektedir. Zarardan sorumlu olacak kişi, işletmenin sahibi ve varsa işletenidir. Hükümde bu kişiler arasında müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. Öğretide, TBK m.71 kapsamında belki en çok tartışma yaratan konu, dördüncü fıkraya ilişkindir. Dördüncü fıkraya göre; işletme faaliyetine hukuk düzeni tarafından izin verilmiş olsa bile zarar görenler, zararın uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilir. Öğretide bu hükmün fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesine ilişkin olduğu görüşü vardır. Kanaatimce, fedakarlığın denkleştirme ilkesinin anlam ve niteliği m.71/4 hükmüne uygun değildir. Genel tehlike sorumluluğu kapsamında olan işletmenin faaliyeti izinli olarak yürütülse dahi tipik riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan tüm zararın giderilmesi gerekir. Fıkra hükmünü, işletme faaliyeti için gerekli izinler alınmış olsa dahi sorumluluk ortadan kalkmaz şeklinde yorumlamak gerekir. Genel tehlike sorumluluğunda, tazminat istemi için TBK m.72’de öngörülen on yıllık azami zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlayacağı sorusu karşımıza çıkmaktadır. Zira önemli ölçüde tehlike arzeden işletme faaliyetlerinden doğan zararlar, genellikle hemen gerçekleşmezler. Bu durumda on yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak zarar verici fiilin gerçekleşme anı değil, bitiş anı olarak kabul edilmelidir.
KAYNAKÇA
AKKAYAN-YILDIRIM Ayça, “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Düzenlemeleri Çerçevesinde Kusursuz Sorumluluğun Özel Bir Türü Olarak Tehlike Sorumluluğu,” İUHF Dergisi, Cilt:70, Sayı:1, 2012, Sayfa: 203-220.
ÇELİK Ahmet Çelik: “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda Yeni Bir Düzenleme İşletme Tehlikeleri ve Tehlike Sorumluluğu,” (Çevrimiçi erişim, 07.05.2020: https://tazminathukuku.com/dosyalar/504_ isletme-tehlikeleri-ve-tehlike-sorumlulugu.pdf) Sayfa:1-8.
EREN Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2019, 24.Baskı).
EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt:2, (“Borçlar 1991”), (1991, 4.Baskı).
İMRE Zahit: Kusursuz Mesuliyet Halleri, (İstanbul: 1949).
NOMER Haluk N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, (İstanbul: Beta Basım, 2018, 16.Baskı).
OĞUZMAN M.Kemal, ÖZ M.Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt-1, (İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2013, 11.Baskı).
ÖZEL Çağlar, KELEŞ Adem: “Tehlike Sorumluluğu ve Türk Borçlar Kanununun 71. Maddesi Üzerine Bazı Düşünceler, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:15, Sayı:2, Temmuz 2016, Sayfa: 347-376.
SARIHAN Banu Bilge: “Türk Borçlar Kanunu’nda Genel Bir Kural Olarak Tehlike Sorumluluğu,” Prof.Dr.Ali Rıza Okur’a Armağan, MÜHF-HAD. Özel Sayı, Cilt:20, Sayı:1, Yıl: 2014, Sayfa:1177-1195.
TANDOĞAN Haluk: Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku (Sözleşme Dışı Sorumluluk), (Ankara: 1981).
TANDOĞAN Haluk: “Tehlike Sorumluluğu Kavramı ve Türk Hukukunda Tehlike Sorumluluklarının Düzenlenmesi Sorunu”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Cilt:10, Sayı:2, Aralık 1979.
TİFTİK Mustafa, Türk Hukukunda Tehlike Sorumluluklarının Genel Kural ile Düzenlenmesi Sorunu, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2005, 2.Baskı).
ULUSAN İlhan: Gefährdungshaftung im Entwurf des türkischen Obligationengesetzbuches, (“Gefährdungshaftung im Entwurf”), Rezeption und Autonomie 80 Jahre türkisches ZGB journees turco-suisse 2006, Roland von Büren Susanne Emmenegger Thomas Koller (Herausgeber), Stämpfli Verlag AG, Bern, 2007, Sayfa:75-89.
ULUSAN İlhan, Medeni Hukukta Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi ve Uygulama Alan, (İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2012, Ek Bölüm ile Güncellenmiş 2. Tıpkı Bası).
ULUSAN İlhan: “Tehlike Sorumluluğu Üstüne,” (“Tehlike”), Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, 1970, Yıl:4, Sayı:6, Sayfa:23-57.
ULUSAN, İlhan: "Türk Borçlar Kanununda Yer Alan Genel Tehlike Sorumluluğu Kuralına İlişkin Birkaç Tespit ve Hukuk Düzeni Tarafından Faaliyetine İzin Verilmiş Önemli Ölçüde Tehlike Arzeden İşletmelerin Yol Açtığı Zararların Uygun Bir Bedelle Denkleştirilmesi Sorunu", (“Genel Tehlike Sorumluluğu”), Yaşar Üniversitesi e-Dergisi, Prof. Dr. Aydın Zevkliler'e Armağan, Cilt:3, Özel Sayı, Vol: 8, 2013, Sayfa:2897-2906.
ÜÇIŞIK Güzin: “Tehlike Sorumluluğunun Genel Kural ile Düzenlenmesi,” Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sorumluluk ve Tazminat Hukuku Sempozyumu. 28-29 Mayıs 2009, Ankara, 2009, Sayfa:127-146.
YÜCEL Özge: Türk Borçlar Kanununa Göre Genel Tehlike Sorumluluğu, (Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2014).
Çevrimiçi Kaynaklar:
www.jurix.com.tr
www.sinerjimevzuat.com.tr
www.sozluk.gov.tr
www.tazminathukuku.com
[1] Çağlar ÖZEL, Adem KELEŞ: “Tehlike Sorumluluğu ve Türk Borçlar Kanununun 71. Maddesi Üzerine Bazı Düşünceler, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:15, Sayı:2, Temmuz 2016, s.349.
[2] https://sozluk.gov.tr/ (Çevrimiçi erişim: 11 Mayıs 2020).
[3] Özel, Keleş, s.118-119.
[4] Ayça AKKAYAN-YILDIRIM: “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Düzenlemeleri Çerçevesinde Kusursuz Sorumluluğun Özel Bir Türü Olarak Tehlike Sorumluluğu,” İUHF Dergisi, Cilt:70, Sayı:1, 2012, s.204.
[5] Fikret EREN: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2019, 24.Baskı), s.759.
[6] Haluk TANDOĞAN: Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku (Sözleşme Dışı Sorumluluk), (Ankara: 1981), s.5, 26; Mustafa TİFTİK: Türk Hukukunda Tehlike Sorumluluklarının Genel Kural ile Düzenlenmesi Sorunu, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2005, 2.Baskı), s.29; ÜÇIŞIK Güzin: “Tehlike Sorumluluğunun Genel Kural ile Düzenlenmesi,” Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sorumluluk ve Tazminat Hukuku Sempozyumu. 28-29 Mayıs 2009, Ankara, 2009, s.142.
[7] Eren, s.759.
[8] Özel, Keleş, s.350.
[9] Zahit İMRE: Kusursuz Mesuliyet Halleri, (İstanbul: 1949), s.44.
[10] Eren, s.759.
[11] İlhan ULUSAN: “Tehlike Sorumluluğu Üstüne,” (“Tehlike”), Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, 1970, Yıl:4, Sayı:6, s.23 vd.
[12] Ülkemizde halen mevcut olan özel kanunlarla getirilen özel sorumluluk türlerinden bazıları; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre motorlu araç işletenin ve teşebbüs sahibinin sorumluluğu (m.85), 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’na göre sivil hava aracını işletenin sorumluluğu, 3634 sayılı Millî Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’na göre devletin sorumluluğu (m.134), 2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre çevreyi kirletenin sorumluluğu (m.28), 6941 sayılı Petrol Kanunu’na göre petrol hakkı sahibinin sorumluluğu (m.22/3, 4, 7), 4702 sayılı Yükseköğretim Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24.3.1988 Tarihli ve 3418 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanun ile Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’a göre ürün güvenliğine ilişkin özellikleri etkileyen ürünü üreten, imal eden ıslah eden veya ürüne adını, ticaret markasını veya ayırt edici işaretini koymak suretiyle kendini üretici olarak tanıtan, geniş anlamıyla üreticinin sorumluluğudur. Banu Bilge SARIHAN: “Türk Borçlar Kanunu’nda Genel Bir Kural Olarak Tehlike Sorumluluğu,” Prof.Dr.Ali Rıza Okur’a Armağan, MÜHF-HAD. Özel Sayı, Cilt:20, Sayı:1, Yıl: 2014, s.1178.
[13] Özel, Keleş, s.354.
[14] Üçışık, s.142-143.
[15] Üçışık, s.143.
[16] Ulusan, s.360-361.
[17] Eren, s.690 vd.; Haluk NOMER, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, (İstanbul: Beta Basım, 2018, 16.Baskı), s.172; M.Kemal OĞUZMAN, M.Turgut ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt-1, (İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2013, 11.Baskı) s.135.
[18] Eren, s.759, İlhan ULUSAN: "Türk Borçlar Kanununda Yer Alan Genel Tehlike Sorumluluğu Kuralına İlişkin Birkaç Tespit ve Hukuk Düzeni Tarafından Faaliyetine İzin Verilmiş Önemli Ölçüde Tehlike Arzeden İşletmelerin Yol Açtığı Zararların Uygun Bir Bedelle Denkleştirilmesi Sorunu", (“Genel Tehlike Sorumluluğu”), Yaşar Üniversitesi e-Dergisi, Prof. Dr. Aydın Zevkliler'e Armağan, Cilt:3, Özel Sayı, Vol: 8, 2013, s.2897.
[19] Oğuzman, Öz, s.7-8.
[20] Özge YÜCEL: Türk Borçlar Kanununa Göre Genel Tehlike Sorumluluğu, (Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2014), s.101.
[21] Özel, Keleş, s.355.
[22] Üçışık, s.64-68.
[23] Bu görüşler için bakınız: Yücel, s.96-97.
[24] Haluk TANDOĞAN, “Tehlike Sorumluluğu Kavramı ve Türk Hukukunda Tehlike Sorumluluklarının Düzenlenmesi Sorunu”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Cilt:10, Sayı:2, Aralık 1979, s.318.
[25] Bu görüşler için bakınız: Yücel s.93-96.
[26] Sarıhan, s.1180.
[27] Sarıhan, s.1179.
[28] Bunlar için bakınız: dipnot 11.
[29] Eren, s.759.
[30] Özel, Keleş, s.354.
[31] Akkayan-Yıldırım, s.206.
[32] Yücel, s.102-104; Tiftik, s.87.
[33] Özel, Keleş, s.356-357; Yücel, s.104-105.
[34] Akkayan-Yıldırım, s.207-208.
[35] Nomer, s.203-204.
[36] Özel, Keleş, s.358.
[37] Oğuzman, Öz, s.191.
[38] Ulusan, s.361-362.
[39] Nomer, s.204.
[40] Sarıhan, s.1181.
[41] Oğuzman, Öz, s.191.
[42] İlhan ULUSAN: Gefährdungshaftung im Entwurf des türkischen Obligationengesetzbuches, (“Gefährdungshaftung im Entwurf”), Rezeption und Autonomie 80 Jahre türkisches ZGB journees turco-suisse 2006, Roland von Büren Susanne Emmenegger Thomas Koller (Herausgeber), Stämpfli Verlag AG, Bern, 2007, s.11.
[43] Oğuzman Öz, s.192.
[44] Yücel, s.122; Tiftik, s.33.
[45] Özel, Keleş, s.159.
[46] Ulusan, Gefährdungshaftung in Entwurf, s.9 vd.
[47] Yücel, s.131.
[48] Özel, Keleş, s.359.
[49] Özel, Keleş, s.359-360.
[50] Akkayan-Yıldırım, s.209.
[51] Yücel, s.130-131.
[52] Yücel, s.131-132.
[53] Özel, Keleş, s.360; Akkayan-Yıldırım, s.210.
[54] Nomer, s.204.
[55] Ulusan, Genel Tehlike, s.2900.
[56] Oğuzman, Öz, s.193.
[57] Yücel, s.133.
[58] Yücel, s.133.
[59] Oğuzman, Öz, s.193.
[60] Ulusan, s.2901.
[61] Özel, Keleş, s.361.
[62] Özel, Keleş, s.361.
[63] Fikret EREN: Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt:2, (“Borçlar 1991”), (1991, 4.Baskı), s.14-15.
[64] Sarıhan, s.1183.
[65] Özel, Keleş, s.362; Yücel, s.125-127.
[66] Yücel, s.126-127.
[67] Yücel, s.126.
[68] Sarıhan, s.1183.
[69] Nomer, s.204.
[70] Yücel, s.137.
[71] Özel, Keleş, s.362.
[72] Örnek için bakınız. Özel, Keleş, s.362-363.
[73] Oğuzman, Öz, s.193.
[74] Sarıhan, s.1184.
[75] Akkayan-Yıldırım, s.210.
[76] Özel, Keleş, s.363; Yücel, s.142.
[77] Akkayan-Yıldırım, s.210-211.
[78] Yücel, s.162.
[79] Özel, Keleş, s.363.
[80] Eren, s.692.
[81] Özel, Keleş, s.364; Yücel, s.162 vd.
[82] Özel, Keleş, s.366.
[83] Özel, Keleş, s.366-367; Yücel, s.204.
[84] ÇELİK Ahmet Çelik: “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda Yeni Bir Düzenleme İşletme Tehlikeleri ve Tehlike Sorumluluğu,” (Çevrimiçi erişim, 07.05.2020: https://tazminathukuku.com/dosyalar/504_ isletme-tehlikeleri-ve-tehlike-sorumlulugu.pdf), s.5-6.
[85] Çelik, s.6.
[86] Üçışık, s.141; Akkayan-Yıldırım, s.211.
[87] Üçışık, s.141.
[88] Oğuzman, Öz, s.193.
[89] Akkayan-Yıldırım, s.211; Özel, Keleş, s.365.
[90] Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 8.HD., E.2018/564, K.2018/610, T.18.05.2018 “TBK. 71 md.'deki yeni düzenleme son fıkra "önemli ölçüde tehlike arz eden işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler bu işletmenini faaliyetlerinin sebep olduğu zararın uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilirler" hükmü karşısında zararı gidermekle yükümlüdürler. Dolayısıyla müteselsil sorumlu olan davalının zararı gidermekle yükümlü olması, Karayolları ve DSİ'nin kusur oranının bu davada incelenmesine gerek olmayıp iç ilişkideki sorumluluğa ilişkin rücu davasının konusu olması nedeniyle davacının istinaf taleplerinin reddine karar verilerek … hüküm kurulmuştur.”
[91] Ulusan, s.365.
[92] Oğuzman, Öz, s.194.
[93] Akkayan-Yıldırım, s.211-219.
[94] Sarıhan, s.1186-1187.
[95] Bu görüşleri belirten yazarlar için bakınız. Ulusan, s.365 dipnot 28.
[96] Ulusan, s.56-57.
[97] Ulusan, s.57.
[98] Ulusan, s.57.
[99] Ulusan, s.57.
[100] Ulusan, s.57.
[101] Ulusan, s.58-59.
[102] Ulusan, s.368.
[103] Nomer, s.205.
[104] Bakınız. Ulusan, s.57 vd.
[105] Oğuzman, Öz, s.194.
[106] Özel, Keleş, s.374.
[107] Eren, s.937.
[108] Sarıhan, s.1190.
[109] Eren, s.938; Oğuzman, Öz, s.71-72.
[110] Eren 940; Oğuzman, Öz, s.75.
[111] Eren, s.941; Oğuzman, Öz, s.75.
[112] Sarıhan, s.1191.